Birebir ve Uzaktan Gitar Kursu
  • Anasayfa
  • Hakkımızda
  • Gitar Dersi
    • Uzaktan Gitar Eğitimi
    • Öğrenci Görüşleri
    • Fotoğraflar
  • Videolar
    • Ders Videoları
    • Anadolu Ezgileri
    • Klasik
    • Flamenco
    • Düzenlemeler
    • Kompozisyonlar
  • Nota Arşivi
    • Flamenco Gitar
    • Klasik Gitar
    • Jazz Gitar
    • Fingerstyle Gitar
    • Guitarpro
    • Türkçe Sözlü
  • Blog
    • Faydalı Bilgiler
    • Gitaristler
    • Akorlar
    • Gamlar >
      • Majör Gamlar
      • Minör Gamlar
    • Caz Tarihi Yazı Serisi
  • Bu Siteyi Destekleyin
    • Nota Satışı
  • İletişim
Resim

Caz / Jazz
Bu bölümde caz / Jazz müziği hakkında bir çok bilgi bir araya getirilerek bu müzik türünün doğuşu ve gelişimi hakkında kapsamlı bir şekilde fikir sahibi olunması hedeflenmiştir...
Yazının önceki kısmlarını buradan okuyabilirsiniz.
Blues
​

Cazın hemen bütü türlerinin olduğu kadar, popüler "Western" müziğinin de temelinde blues vardır. Ama bugün ciddi bir gitar eğitimi almak isteyen her genç göreceli olarak daha genç olan Afro-Amerikan kırsal müziği ile Avrupa kilise müziğinin birbirine karıştığı 12 ölçülük, 3 akorlı formdaki bluesla karşılaşır. 1900 öncesi, gitar ya da banjosuyla dolaşan gezici blues şarkıcısı, bir akor değişikliğini kaç vuruş süreceğini kendisi bile bilemezdi. Böyle bir müzisyen için armoniden çok, şarkının kendisi ve tınısı çok önemliydi.
Blues, 1900'larla birlikte daha düzenli formlarda yazılmaya, örneğin W.C. Handly'nin ünlü "St. Louis Blues" u gibi çok popüler olmuş şarkılar duyulmaya başlandı... 1920'lerde ve 1930 ların başlarında, plak sanayinin de gelişmesiyle birlikte "söylem iyiden iyiye güçlendi. Kıta ölçeğindeki siyah alıcıya yönelik plak firmaları türedi. Ama yaklaşan Büyük Kriz bluesun hızını kesecek, ne var ki tür, 1950'lerde bu kez "rock n roll" a dönüşmüş olarak geri gelecekti.
caz tarihi
Minstrellar
20. yüzyıl başında caz müziğinin içinde kaynadığı kazana düşen malzemenin içinde dinsel müzik, ragtime ve elbette saz şairliği geleneği de vardı. 1800'lerin ortalarından başlayarak, 19. yüzyıl sonuna kadar Amerikan eğlence yaşamının vazgeçilmez gösterilerinden olan Minstrelların kökeninde beyazların siyahların yaşamlarını karikatürize etmek amacıyla yüzlerini siyaha boyayarak gerçekleştirdikleri temsiller bulunur. Bu geleneğin en popüler gösterilerinden biri ABD'de olduğu kadar İngiltere'de de büyük ilgi gören, beyaz minstrel Tom Rice'ın Crow adlı özürlü bir kölenin tuhaf danslarını canlandırdığı 'Jumpin' Jim Crow'du. Tim Rice, Crow'u güney kentlerinden Louisville'de seyretmişti. Minstrelların cazı çok etkilediği söylenemez. Ama 19. yüzyıl ssonlarına doğru tür büyük ilgi görmeye başlamış, Ma Rainey, Jerry Roll Morton ve Clarence Williams gibi bazı çok ünlü erken dönem caz ve blues müzisyenleri, vodvillerde ve çadır tiyatrolarında çalışmıştır.
P
ek çok minstrel gösterisi az çağı' nın ünlü dansı "cake walk" la biterdi. Beyaz aristokratların tavırlarıyla dalga geçilen bu dans çok popüler olmuştu. Dahası, minstrellar, geniş bir beyaz kitleyi de caza hazırlık sayılacak müzikal fikirlerle tanıştırmıştı. Tıpkı Afro-Amrekian dinsel müziğinin Avrupa formlarıyla örtüşerek, dünya konser salonlarında ilk iyah Amerikan müziği olarak duyulması gibi...

Ragtime
Ve sonunda, 19. yüzyılın son on yılına girildiğinde bütün Avrupa'yı saran Ragtime çılgınlığı geldi... Ragtime "paçavraya dönmüş zaman" anlamına gelen bir sözcük. Bazı Avrupa klasiklerinin uyarlandığı bu tekniği oldukça karmaşık piyano müziğine, sol el sürekli olarak marşa benzer bir iki- beat vururken,sağ el tempoyu iki katına çıkaran bir ritm tutar, sol elin güçlü vuruşları arasına kesin vurgular yerleştirirdi. Siyahların bu çapraz ritm anlayışına bazı törensel ve çok seyrek de olsa voodoo müziklerinde olduğu kadar, klasik batı müziğinde de rastlanır Ragtime kulağa hoş gelen, olumlu titreşimler yayan bir müzikti., Bluesun dışavurumcu gücünden uzaktı; ama yine de Tom Turpin gibi bazı virtüözler, bu söyleme ateşli ve başkaldıran bir eda getirebilmişlerdi. Neşeli, ritmik, marş tempolu Ragtime, erken caz topluluklarının itici gücü olmuş, 20'lerin ve ^0'ların "stride" olarak bilinen piyano stilinin ortaya çıkmasında a önemli rol oynamıştı.
1900-1920
​

20. yüzyılın ilk 20 yılında Amrerika'dan dünyaya müziği yeniden duyuran bir ses yükseldi. Ritmleri, dışavurumcu tavrı, cümleleri Afrika'ya uzanıyordu, tazeydi, kabına sığamıyordu, acelesi vardı. Dünya "caz" la 1917 de Orijinal Dixieland Jazz Band'ın ilk plakları piyasaya çıktığında tanışmıştı ama, bu müzik aslında çoktan beri fokurdayıp duruyordu. Kırsal güneyin blues ve diğer yerel müzikleribde, "piyanisti vurmanın yasak olduğu" barlarda, ritmik, enerjiyle bar piyanosu zarafetinin içiçe geçtiği ragtime'da, sokak bandolarında, cenaze orkestralarında, her zaman birinci sınıf piyanistler çalıştıran randevu evlerinin lobbylerinde biçimlenmişti bile. Bu malzeme belki de Amerika'nın pek çok yerinde vardı ama, New Orleans'ın başka hiçbir yere benzemeyen ikliminde filizlendi ve çiçek açtı.
New Orleans
​

Eski pezevenk, kumarbaz, boks menajeri "tam-gün caz dehası" Jerry Roll Merton, trompetçi Buddy Bolden için "Gabriel'den bu yana yaşamış nefesi en kuvvetli adam" demişti. ne yazık ki Bolden' ın gerçekten büyük sesine sadece eski kayıtlarda ve eski New Orleans'lı ustaların anılarında rastlayabiliyoruz. Cazın bu ilk nefesli yıldızı ilk caz plakları piyasaya çıktığında 10 yıldır akıl hastanesindeydi. Bir daha da çıkmadı. Bolden yine de sağlıklı olduğu 1905 yılına kadarki çalışmalarıyla cazın köşe taşlarından biri olmuştur.  Topluluğuyla ragtime ve bluesun habercisi olan popüler dans müzikleri çalıyordu. Korner, klarnet, pistonlu trombon, gitar bas ve davuldan oluşan topluluğuyla 19uncu yüzyılın son on yılında New Orleans' a damgasını vurmuştu. Çoğunlukla işçi kesiminden siyah müzisyenlerin kulaktan edindikleri, doğaçtan yaptıkları bir müzikti bu. Ne kentin beyaz kent soylu kesimine, ne de Fransız ve İspanyol kökenli melez, Fransız eğitimi almış siyah Creol halka pek birşey ifade etmiyordu. kentin orta sınıfını oluşturan bu insanların çoğu, müziği okuyabiliyor ve klasikleri çalabiliyordu. 
New Orleansın KongoNew Orleansın Kongo Meydanı
Creoller Bluesla Tanışıyor

1890'lara gelindiğinde uzun bir kozmopolit ve yanyana yaşanan bir kentleşmenin ardından, New Orleans'ta da ırk ayrımı yoğunlaştı. Beyazlar kentin güneyine taşınırken, siyahlar şık semtleri terk etmek zorunda bırakıldılar. Creole müzisyenler kentin yukarı mahallelerine taşındılar ve kendilerini cazcıların arasında buluverdiler. Canhıraş tonlar, Avrupalılıaşmış kulaklarına başlangıçta hiçde iyi gelmeyecek ama, zaman geçtikçe gelişmiş teknikleriyle bu bluesumsu ve pastoral müziği kaynatmaya başlıyacaklardı.

New Orleansın artık cazın tek memleketi olmadı anlaşılsada, kent bu müziğin doğum yeri olarak anılır. 19.yüzyılın başında New Orleansın nüfunun kabaca yarı siyah yarısı beyazdı. Ama 1803'te Lousiana'nın  ABD'ce satınalınmasından sonra göçmenler hızla güneye akmaya başladılar. Beraberlerinde de çok sayıda köle getirdiler, Kentteki Afrika kültürü tazelendi. Jerry Roll Morton, yaşamı boyunca ''voodoo'' ya inanmış. İçinde yetiştiği bu müziği kültürünede yansıttı, askeri müziğe bir tür başkaldırı olarak kullandı. 1880'lerde New Orleansın Kongo meydanındaki eskiden kölelerin dans etmelerine ve müzik yapmalarına ayrılmış olan yerde; Avrupa ve Afrika kökenli çalgılar aynı anda çalınmaya, Creole lehçesinde çağrı-yanıtlı şarkılar söylenmeye başladı.

kadıköy stüdyo
'Yürüyen' Caz
19. yüzyıl sonları müziğinde bandoların Amrika'nın pek çok yerinde olduğu gibi  New Orleans'ta da rolü büyüktü. Çalgılar, iç savaş sonrası dağılan orduların bandolarının eski demirbaşlarıydı; talep ise her geçen gün çoğalan ve New Orleans​ halkından geliyordu. Bandolar resmi geçitlerde, danslı toplantılarda, nehir gemilerinde ve cenazelerde çalıyordu. Batı Afrika kökenli siyahlar, ölülerine saygılarını tıpkı ana yurtlarındaki gi müzikle gösteriyorlardı. New Orleans'a yayılan Afrikalı kült grupları ve gizli cemaatlar. tıpkı Mason locaları ve benzeri sosyal oluşumları andıran etkinlikler içindeydiler. Buralara yapılan düzenli ödemeler karşılığında görkemli bir cenaze töreni ve ödemelerin büyüklüğü oranında artan hizmetler garanti ediliyordu.
Tıpkı Dahomey'de olduğu gibi cenaze törenleri birer kutlama gibi yönetiliyor, mezar başındaki tutkulu merasimin ardından hıçkırıklar içinde kente geri dönülüyordu. Daha sonra New Orleans cazının en önemli havaları arasına girecek olan ''Didn't He Ramble'' ve ''When The Saints Go Marching In'', dönüş yolunun en çok çalınan şarkılarındandı.

caz gitar tarihiBuddy Bolden
1910 yılında Buddy Bolden caddelerde çılgınca koşmaktan tutuklandı, üç yıl hüküm giydi, ama yerini alacak pek çok güçlü müzisyen yetişmişti. O yıllarda Joe ''King'' Oliver, kentin en iyi bando ve dans topluluklarında çalışıyordu. Bir uşakla, zaman zaman fahişelik yapmak zorunda kalan bir kadının oğlu olan Louis daniel Armstrong ise sokaklarda şarkı söylüyordu. Kısa bir süre sonra yetimhanede kornet çalmayı öğrenecekti.

1897'de Alderman Sidney Story kentin yasal ''kırmızı fener semti olan South Rampart ve Perdido caddelerinin sorumluluğunu üstlendi. Semt işletmeleri 1.Dünya savaşı sıralarında, ahlaki nedenlerle kapatılana kadar Stiryville adıyla anılacaktır. Evler, aralarında Jerry Roll Morton genç ve yetenekli piyanistlerinde oldu çok sayıda genç müzisyen için iş olanağı sağlayacaktı. Piyanistler hoş kokulu, kırmızı kadifelerle kaplı, avizelerle aydınlanan evlerin salonlarında, bandolar ise caddelerde kimi zaman yürüyerek kimi zaman arabaların üstlerinde çalıyorlardı. Burada Avrupa ve Amerika'nın  müzikteki içiçeliği iyiden iyiye boyutlanmıştı: Orijinal Dixieland Jaaz Band aralarında, ''Tiger Rag'' adlı parçalarınında olduğu bazı şarkılarını eski bir Fransız kedrulinden almıştı. Klasik New Orleans orkestralarının enstrümantal donanımları çok çeşitli kaynaklardan sağlanmıştı. Nefesli çalgılar ve davullar askeri bandolardan; klarnet eğitimli ama düşkün Creole müsizyenlerinden, banjo ve gitar ise minstiralcı ve bluesculardan. Çalgılar genel olarak Avrupa konservatuar geleneğinin uzağında olmamakla birlikte, icra sırasında mısraların hiç durmadan yenilenmeye başlayışı gibi özellikler Afrika kökenliydi. Ayrıca hiç bir melodi yoktu ki bir başka icrada bambaşka çalınmasın. Caz adı bu yeni müziğe yakışıyor, müzikten çok cinsellik çağrıştırıyordu. Ama New Orleans'da bu anlamlar zaten içiçeydi...
jazz gitar tarihiLouis daniel Armstrong

​Ünlü Creole klarnet hocası Lorenzo Tio'nun yıldız bir öğrencisi vardı: New Orleans müzik piyasasında tutunmaya çalışan henüz 13 yaşındaki Sidney Bechet. Jerry Roll Morton  ise 1904 yılından itibaren kendisine ait ragtime parçalarıyla tanınıyordu. Kornetci Freddie Kemppard New Orleans'dan müzisyen göçü  başlamadan çok önceleri geniş turneler yapmaya başlamıştı. Güneyin müziği geliştikçe göç zamanı yaklaşıyordu.

1930'lar
30'lar bir önceki on yılda çok sık telaffuz edilen ''Caz'' sözcüğü ile başlamıştı ama, Wall Street Krizi ve ardından gelen ekonomik çöküntü cazı da sarstı. Dinleyici belki yerindeydi, ama plak endüstrisi neredeyse yerle bir olmuştu, hızla gelişen radyo yayıncılığı ile de yeni bir darbe yemişti. Kriz atlatılabilir gibi olduğunda ise, yep yeni bir dinleyici ve yepyeni bir eğilim ortaya çıkacaktı. New Orleans söylemi demode sayılmaya, talep görmemeye başlamıştı. Daha hızlı daha, kaygan ve daha güçlü br müzik ortaya çıkıyordu. 1930'ların ikinci yarısında, eğlence yaşamına dans edilen, geniş kitlelerce benimsenecek swing müziği hakim olacaktı. Bigbandler dönemi başlıyordu. Yeni dönem aynı zamanda orkestraların kayarcasına ritmleri üzerine büyük  bir hızla anlık öyküler söyleyen birbirinde parlak solistleride yetiştirecekti.

​New York
​
Original Dixielend jazz band Broadway' de çaldığında, bütün dünyanın ilgisini çekti. New York'ta olan biten herşey haber değeri taşıyordu. Çok çalışan, ama akşamları bunun acısını çıkaran kentte, eğlence sektörü çok gelişmişti.
New York artık sektörün doğal merkezi idi. Plak şirketlerinin ve radio istasyonlarının çoğu bu kentte toplanmıştı.
32. cadde ve Broadway civarındaki bölge, bir şarkı üretim merkezi olarak önceki yüzyılda büyük patlama yapan Tin Pan Alley'in adı ile anılıyordu. Burası bir şarkı üretim merkezi olarak, önceki yüzyıl sonlarından başlayan çıkışını sürdürüyordu. Yinede ''siyah güney'' caza New York'taki eğlence sektörünün bir türlü sağlayamadığı bir ruh kazandırıyordu. Bu coşku New Orleans topluluklarının kendilerine özgü tınılarından ve elbette bluesdan kaynaklanıyordu. Artık çiftlerin daha yakın oldukları bir ''sosyal dans'' anlayışı yayılmaya başlamıştı ama; yinede kanları kaynatan, dans ile cinsellik arasındaki ilişkiyi bazılarına daha kısa yoldan kurduran New Orleans müziğine büyük ilgi vardı.
ResimPaul Whiteman

​Müzik sektörü ilk ciddi sorunu 1915 yılında West Coast'ta yaşadı. Beyaz bir piyanist ve düzenlemeci olan Ferde Grafe, hem avrupa klasik müziğine hemde ikinci sınıf dans salonlarına aşinaydı. Bir  dans orkestrası için denediği senfonik teknikler sırasında armonize bir temayı taşıtmak ve çalgılar için kontrast yazılı bölümler yaratmak amacıyla, o zamana kadar bazı vodvil orkestraları dışında pek ciddiye alınmayan saksafonları kullandı. Hırslı bir orkestra şefi ve Grofe ile benzer bir müzikal anlayışı olan Paul Whiteman, o zamanların en tanınmış orkestraları arasındaki topluluğuna bu düzenlemeleri çaldırmaya başladı. Whiteman'nın ''senfonik cazı'' bir anda hit oldu. 1922'de çıkan ilk plağı 3 milyondan fazla sattı. Whiteman kendini cazın kralı ilan etti.

Whiteman'nın orkestrası New Orleans anlamında bir caz çalmıyordu. Müzisyenleride doğaçlama yapacak eğilimde ve yetenekte değillerdi. Ama müzik fazlalıkları duymazdan gelinirse caza benziyordu.
Whiteman'nın da  sermayesi buydu zaten. 1924 şubatında New York'taki Aeolian Hall'da ''cazın neren nereye geldiğini gösteren'' ünlü konseri düzenledi. Aynı akşam George Gershwin de ''Rhapsody in Blue'' sunun prömiyerini yapmıştı. 
Gitar kursuFletcher Henderson
Paul Whiteman'nın cazı geliştirdiği söylenemezdi ama müziği zarifti; cazın hiçte uzağında değildi; üstelik caza yeni dinleyiceler kazandırmıştı. New York'un dans müziği çevrelerindeki etkisi o kadar güçlüydü ki, bu müzikle uğraşan herkes onu taklit etmeye çalışıyordu. Öte yandan Fletcher Henderson adında, üniversiteyi henüz bitirmiş, içine kapanık bir genç 1920'lerde bir siyahın kimyagerlik yapabilmesi için kimya diplomasının olmasının yeterli olmadığını görecekti. Henderson, ilk piyano derslerini annesinden almış, bir süre ilk siyak plak kuruluşu olan Black Swan'nın stüdyo piyanisti olarak çalışmıştı. Bu Stüdyoda birlikte çalıştığı bir dizi müzisyenle kurduğu ve Whiteman'nın izinden yürüdüğü topluluğunda bir saksafon topluluğunuda yer vermişti. Topluluk yumuşak, kayarcasına çalıyor, müzik zaman zaman ragtime esintileri taşıyordu.

Isı Yükseliyor
Henderson ve en yakın yardımcısı düzenlemeci Don Redman, bakır üflemeli çalgılarla kamışlıları iç içe kullanan Paul Whiteman'nın yöntemini geliştirerek, bu çalgıları arka arka ya iki sıra halinde dizdiler. Henderson da tıpkı Duke Elington ve Whiteman gibi dans edenlerin müzikte pekte seçici olmadıklarını farketmişti. Orkestra şefleri bu sıralarda ısıyı yavaş yavaş yükseltecek bazı solistler keşfetmeye başladılar. Caz müzisyenleri henüz işlerini ancak iş sonrası bir araya geldikleri ve kendileri için çaldıkları jam sessionlarda dökebiliyorlardı.
1920'lerde alçak gönüllü orkestra şefi Fletcher Henderson, New York'un ipeksi dans müziği ile New Orleans'ın pürüzlü tınısını birleştirdi. Müziğin kıvılcımı ise Louis Armstrong idi.

​Fletcher Henderson Louis Armstrong​'u 1924'te New York'a sırf bu amaçla getirecek ve bu katılım cazda bir çok şeyi değiştirecekti.
Duke Ellington ise The Washingtonians adlı bir dans topluluğunu  devralmış ve aynı amaçla Oliver etkisinde bir müzisyen olan ''Bubber'' Miley'le anlaşmıştı. 
Paul Whiteman Bixbeiderbecke ve saksafoncu Frankie Trumbaurer'ı orkestrasına katmakta gecikmedi.
Harlemde'de Rönesans
Resim
New York'un müziği ile birlikte alt kültürüde değişiyordu. Harlem rönesansı 1920'de başladı. Önceki yüzyıldan buyana güçlenen dinsel inançlar, içki yasağı ile birlikte insan ruhunun arınmasına yönelik düşünceyi öne çıkarmıştı. Siyah, şairler, ressamlar, müzisyenler, edebiyatçılar ve düşünürler yetişiyordu. Beyaz aydın çevreler, siyahların maddeciliklerine oranla çok daha tinsel ve ışıklı bir yaşamın gizlerini çözdüklerini gördüler. Harlem gece klüpleri beyazlarıda çekmeye başladı. Duke Ellington orkestrası'nın çaldığı Kentucky Clup ve Cotton Clup, Afro-Amerikan yaşamın simgesi oldular. Duke Ellington  bir müzikal olan eseri Black and Tan Fantasy'de bu uyanışı dile getirdi: ''Soylu vahşi'' Harlem sadece gece yaşamında uyanmadı. Ev sahiplerinin müzisyenleri evlerine çağırarak düzenledikleri partiler yaygınlaşmaya başladı.

Luckyeth Roberts, James P.Johonson ve Fats Waller gibi mütüş tekniğe sahip stride piyanistleri ve ataları ülkenin ilk yıllarındaki uzak kasabaların bar piyanistleri olan boogie-woogiecciler paylaşılamıyordu. 1925'te gitarcı ve blues şarkıcısı Huddie  ''Leadbely'' Leadbetter hapisten çıktı ve Harlemdeki kluplerde çalmaya başaladı. Cazı pek tanımıyordu ama bluesi çok iyi biliyor, ortalığı biri birbirine katıyordu.
Yeni pazarlar arayan müzik sanayii kentin siyah mahallelerindeki piyasayı değerlendirmekte gecikmedi, siyahlar için ''siyah plak şirketleri'' kuruldu. Bunun sonucu olarak Wall Street krizi ve ardından gelecek çöküntüye kadar sürecek olan bir blues patlaması yaşandı. Büyük blues sanatçısı Bessie Smith, bocalamakta olan Columbia Records'u kalkındırdı. En büyük hayranı Leadsbely idi. Louis Armstrong, King Oliver ve Sidney Bechet pek çok genç siyah caz müzisyeni sık sık bluescilere eşlik ederek cümle yapılarını, zamanlamalarını geliştiriyor, bluesin ruhuna giriyorlardı. Dans müziğine yeni bir soluk gelmişti. 30'ların başlarına gelindiğinde Duke Ellington blues esintileri taşıyan senfonik cazı ile Whitemanın tahtına oturdu. Çöküntüyle birlikte ''Caz Çağı'' bitecek big bandlerin çağı olan swing dönemi başlayacaktı.
Swing
Cehennemi bir hızla giden Amerikan ekonomisi, 1929 yılında gelindiğinde, yoldan çıktı. Caz, 1935'e kadar süren çok güç günler yaşadı. Ünnlü Austin High orkestrası üyeleri kuru fasulyeye talim ediyor, Sidney Bechet bir yandan ayakkabı boyacılığı yapıyor, bir yandanda trompetçi arkadaşı Tommy Ladnier'ye  güç bela açık tutmaya çalıştığı terzihanesinde yardımcı oluyordu. Ortabatı ve güneybatıda tıklım tıkışık otobüslerle hiç durmadan dolaşan ''bölge toplulukları'' , boğaz tokluğuna çalıyorlardı. Louis Armstrong ve Duke Ellington gibi ünlü caz müzisyenleri çalışmak için Avrupaya gittiler.
1939'da  Coleman Hawkins de onları izledi. çalıştığı Fletcher  Henderson Orkestrası'nın  swinginde tıpki Louis Armstrong gibi büyük payı vardı. O ayrıldıktan sonra topluluk dağıldı.Henderson'nun bu yeni ve durdurulamaz akımın seslendirilmesinde en büyük yardımcısı düzenlemeci Don Redmandı. Armstrong ise trompetiyle ritmin üzerine ritm bindiriyor, alttaki ritmden uzak doğaçlıyor, ama gerekince hızla ritme geri dönüyordu. Don Redman bakır üfleme çalgılar, kamışlılar ve ritm bölümü olan daha büyük bir orkestra kullanarak Armstrong soloları gibi ses veren bir topluluk tınısı geliştirmeyi başardı. Renkli bir biçimde armonize ettiği ''riff'' ler bakır üflemelilerle kamışlılar arasında gidip geliyor, çatlarcasına, haykırırcasına ortaya çıkan enerji; solistlerin çalmaya başalamasıyla dahada yoğunlaşıyordu. Bu tını, doğaçlamaya izin vermeyen bir çok dans orkestrasının anlayışla taban tabana zıttı. Yinede Henderson'a yakın duran jean Goldkette ve Red Nichols gibi müzisyenlerin yönettiği bazı beyaz topluluklar vardı.
Sidney Bechet
Coleman Hawkins
Redman ve Henderson, bu tarzı 1931'de geliştirmişlerdi ama Harlemli dinleyicilerin dışında henüz pek duyuramamışlardı. Duke Ellington, Chick Webb, Earl Hines, Louis  Russell ve William Kinney onları izlemekte gecikmedi. Henderson bu yöntemi Armstrong'un doğaçlamalarıyla, Paul Whiteman ve Ferde Grofe'nin orkestra üzerinde uyguladıkları yenilikleri karırştırarak geliştirmişti.
Benyy Goodman caz tarihiBenyy Goodman
Stompin' at the Savoy

Çöküntü ve kendi kişisel sorunları Henderson'u zor durumda bırakmıştı. Yapımcı yetenek avcısı John Hammond, ona Benyy Goodman adlı genç, klasik eğitim almış beyaz bir orkestra şefi ve klarnetçi için müzik yazmasını önerdiğinde kabul etti. Goodnma,  Doğu Avrupa kökenli bir Yahudi ailesinin 12 çocuğundan biriydi. Babası oğlunun klarnetteki onları bulundukları gettodan çıkaracabilecek yeteneğini çok erkenden farketmişti.Gerçektende Goodman 14 yaşına geldiğinde bütün evi geçindirecek kadar para kazanmaya başlamıştı. Goodman kendisine Dorsey kardeşleri ve ortabatı havalarıyla Newyork'un derinlikli müziğini birleştiren, bluesvari bir içtenlikle çalan Detroitli Casa Lama Orkestra'yı örnek almıştı. Casa lama  ''Çöküntü''ye rağmen üniversite kampüslerinde çok tutuluyordu. Benyy Goodman'nın menajerini parlak günler bekliyordu.

  Swing Kralı  

1935 Ağustos'unda uzun bir turnenin sonunda aralarında trompetçi Bumny Berigan ve davulcu Gene Krupa gibi ünlü müzisyenlerin de olduğu Goodman Orkestrası, Los Angeles'deki Palomar  Ball Room'da çaldı.
Goodman ve arkadaşları geceye yumuşak bir dans müziği ile başladılar. Salonu dolduran üniversite öğrencileri hiçde etkilenmişe benzemiyordu. Onları biraz olsun canlandırabilmek amacıyla Fletcher Henderson'un düzenlediği Jerry Rool Morton'un 'King Porter Stomp'una geçtiler. Yahudi gettosu üzerinden bir New Orleans ve Harlem yolculuğu! Salon yıkılıyordu az kalsın. Ateşli, canlı siyahların stilinde çalan bir bigband geliyordu. Goodman yakında swing kralı olarak taç giyecekti. Swing patlamasında, yaygınlaşan radyo kadar, çöküntününde sona erişi, Armstrongun geniş bir öğrenci kitlesince benimsenen 'sıcak' ve 'siyah' müziği ile Goodman'nın yaşı, ırkı ve yeteneğide rol oynayacaktı. Goodman 1920'lerde ortaya çıkan öncülerin hepsinden daha gençti. Üniversiteli dinleyicilerinden pekte farklı görünmüyor, müziğindeki doğaçtan ataklarının yanı sıra Avrupa kokan titizlik, eğitimli Amerikan gençliğini etkiliyordu.
California'daki başarının üzerinden 5 yıl geçmişti, Goodman artık 1938'deki ünlü '' Carnegic Hall Spirituals tı Swing'' gecesi ile cazı klasik konser salonlarına sokmuş uluslar arası bir yıldızdı. Goodman orkestrasında siyahlarla beyazları bir arada çaldıran ilk orkestra şefiydi.
Piyanist Teddy Wilson'la vibrefoncu Lionel Hampton'la, gitarcı Charlie Christian'la peş peşe anlaştı. Chicago'da New Orleanslı öncüleri dinledikten sonra bu yanı iyice gelişti. 1933'de Coleman Hawkins ve Billie Holiday'le plaklar yaptı.
Jimmiy ve Tommy DorseyJimmiy ve Tommy Dorsey
Bu gitgide genişleyen dinleyici kitlesinin büyük ilgi gösterdiği dinleyici kitlesinin büyük ilgi gösterdiği orkestraların başında; Jimmiy ve Tommy Dorsey, Bob Grosby ve Glenn Miler'ın yanı sıra Jimie Lunceford ve Andy Kirk gibi beyaz şeflerin yönnettiği big bandler geliyordu. Benny Goodman'ın ipeksi, kayarcasına çalan, sıkı bir disiplin içindeki orkestrasından yayılan müzik, swingin tek sesi değildi. Balo salonlarına Duke Ellington'ın zengin, izlenimci, adeta resssamca müziği egemen olmaya başlamıştı.
Ama Duke Ellington orkestrasının en derin, en heyacan verici ve oturmuş müziği; savaş ekonomisi ve bebop salgınının büyük orkestraları gözden düşürdüğü, 1940 larda duyulacaktı.

1940'lar

1930'lar sona ererken swing de etkisini yitiriyordu. Carnegie Holl'un fethi bile yeterli olmamıştı. Ama o akşam çalınan müziğe sahip çıkılacak, aralarındaki trompetçi Dizzy Gillenspie, saksofoncu Charlie Parker ve gitarrcı  Charlie Chiristian'ın da olduğu, bigbandlerde çalmaktan sıkılmış bazı müzisyenler, sayfayı çevireceklerdi. Armonileri genişlettiler tekdüze swing salınımını bozdular ve parçalara bölünmüş, kolayca içine girilemeyen bir müzik yarattılar. Bütün çalgıların solo düzenlerini ve bestecilik kuramlarını altüst ettiler. Bu hareketin baş mimarı Parker'dı. Ne zaman ortaya çıkacağı kestirilemeyen mütiş bir düş gücü vardı. Ama yinede bebop patlamasını ortaya çıkaran nedenlerin başında 2. Dünya Savaşı'nın yolaçtığı müzikal ve sosyo-ekonomik değişikler geliyordu.
Bebop

Caz swing döneminde halkı kucaklıyordu, oysa bebopla birlikte dinleyiciye sırtını dönecekti. 1940ların önde gelen müzisyenlerinden çoğu, kendilerini aşağılanmış hissettiler. Tommy Dorsey, Dowen Beat dergisine bebopun müziği 20 yıl geriye götürdüğünü söyledi. Louis Armstrong bile ender eleştirilerinden, ''Anlamsız, tuhaf akorlar...ne akılda kalacak bir melodi var ne de dansedebilirsiniz.'' diyordu. Ortalık biraz durulduğunda ne müzisyenler, ne de kamuoyu, bebopun o kadarda değişik bir müzik türü olmadığını gördüler. 
Bebop geçmişten kopuk gibi görünse de, bazı kalıplardan elbetteki yararlanmıştı. Genellikle swing hızlı dört-dörtlük ölçüdeki vuruşların üzerine oturuyor; ama vurgular çok dağınık olabiliyordu, bas davulun kesintisiz kullanımı tarihe karışmıştı. Akorlar üzerine doğaçlamalara yer veriliyordu ama, Tin Pan Alley geleneğinden alınarak yeni notalarla geliştirilmiş bu akorlar; daha çok seslendirmeleri zenginleştirmek amacıyla kullanılıyor ve sık sık değişerek geçmişe yapılmış bazı bilinçaltı göndermelerle eski ile yeni arasında bir bağ oluşturuyorlardı. Aslına bakılırsa piyanist Art Tatum ve swing saksafoncusu Coleman Hawkins, benzer denemeleri uzun süredir yapıyorlardı; kaldıkı moder Avrupa klasik konser müziğide bu tür yöntemlerle doluydu.
Bebopun en çok başvurulan akor kalıpları, blues ve I Got Rhythm gibi, sekiz barlık bir karşıt melodi içeren, 32 barlık bir pop şarkısının; armonik bakımdan zenginleştirilmiş örnekleriydi. ilk bebopcular şarkıların sadık hayranlarının bile tanıyamayacağı kadar değiştirmekten de ayrı bir tad alıyorlardı.
Art Tatum ve Coleman Hawkins gibi ileri müzisyenler, bebopun omurgasını özümsemişler; Lester Youngi trompetçi Roy Eldrige, piyanist Count Basie, Clyde Hart ve davulcu Jo Jones gibi diğer bazı müzisyenler ise, çalmanında ötesinde atılması çok daha zor olan bir adım atmışlardı. Bebopun yeni, taze kana; ünlülerden çok, kaybedecek fazla şeyi olmayanlara ihtiyacı vardı. New York kulüplerinde, iş sonrası bir araya gelen swing orkestralarının genç üyeleri bu kanı sağlıyorlardı. Yine de hiç kimse, hatta Charlie Yardbird Parker'ın kendisi bile; bebopun geleceğini tam olarak öngöremeyecekti. Ama şurası kesindi ki bezgindiler, yetenekliydiler, başkaldırıyorlardı ve müzik için yaşıyorlardı. Her biri geleceğin bir parçasını duyacak, parçalar bir araya gelecek ve modern caz doğacaktı.
ResimCharlie Parker (solda)
Straight No Chaser

Çok sayıda müzisyen bebopun gelişiminde roller üstlendi, ama başrol tartışmasız Charlie Parker'ındı. Jay McShann'in biraz bluesa yaslanan ünlü swing orkestrasındaki hızlı, Lester Young'dan türemiş, armonik açıdan çok ileri düzeydeki çalışı ile usta bir alto saksafonu olarak adını çoktan duyurmuştu. Saksafon çalmayı kendi kendine öğrenmişti. Ama öylesine tutkuluyduki daha onbeş yaşlarındayken olağanüstü bir sürate ulaşmıştı. Çalgısını bütün gamlardan çalabiliyordu. McShann topluluğuna katıldığında, o güne kadar duyulmamış bir doğaçlama türü geliştirmeye başlamıştı bile. Şarkların akorlarındaki armonik potansiyeli ortaya çıkartıyor, böylelikle sololarda kullanabileceği fazladan notalar elde ediyordu. Bu armonik değişiklikler bebopu en azından biçimsel olarak Avrupalılaştırdı.  Sanki Bach , eğer blues ve Afrika ritimleriyle tanışmış olsaydı; böyle bir müzik ortaya çıkardı gibilerden... Ama caza, o güne kadarki bütün önemli dönemeçlerde olduğu gibi; bebopun katkısı da ritminden kaynaklanıyordu. New Orleans müziği ve swing, o güne kadar batıda bilinmeyen ritmik fikirler Afrika'daki köklerinden yeniden keşfedilmesi ve bir davullar korosu ile dile getirilmesinden başka birşey değildi. 

ResimKenny Clarke
Bop bir hareket olarak geliştikçe, davulculuğu da cazın derinliklerinde akıp giden konuşkan, çok yönlü akıntılara doru yönlendirmeye başladı.Yeni müziği bu çok katlı ritme doğru en fazla iten müzisyen, davulcu Kenny Clarke'tı. Clarke, Teddy Wilson'ın swing topluluğunda çalıyordu. Topluluktaki müzisyenler arasında, John Birks Dizzy Gillespie adında, Coşkulu olduğu kadar anarşik yapıda genç trompetçi de vardı. Swing armonisi üzerinde çoktan deneylere başlamıştı. Count Basie orkestrasının davulcusu Joe Jones'tan etkilenen Clarke, davulu daha yumuşatacak ve cazın doğuşundan bu yana öncü müzisyenlerin yaptığı gibi bazı ritmik fikirleri; birbirini itecek ve çekecek şekilde yerleştirereki gerilimi arttırmak istiyordu. Trampet ve bas davulu, swingdeki sürekli vuruştan çok daha farklı olarak düzen akışı kullanan Kenny Clarke'a; bu ataklarını çağrıştıran bir ad takılmıştı:Klook yada Klook-mop. Patronu Teddy Hill; 1940'da Clerke'ın müzikal haşaralıklarına daha fazla dayanamayacak ve onu kovacaktı. Cadde'de açılacak olan yeni gece klübü Minton's Playhouse için bir orkestra oluşturması istenildiğinde; Hill'in aklına gelen müzisyen Clarke'tı. Hill, Clarke tan çok para istemeyecek ama, klübü dolduracak ünlü müşterilere eşlik edecek ve aynı zamanda da eğlendirebilecek müzisyenler istedi. Clarke bu fırsatı iyi değerlendirdi, hemen kafa dengi müzisyenler aramaya başladı. Buldu da. Gillespie ve kararsız, ama stride dan olduğu kadar Baptist Kilisesi'nden de etkilenmiş; müziğinde beklenmedik boşluklar bırakan, alışılmadık akorlar kullanan Theloniuss Monk... ​

Arriba!

Bu arada Harlem'deki Monroe's Uptown House adlı bir başka kulüpte alto saksofoncu Charlie Parker, gelen müşteri sayısına göre para alıyor; güçlükle geçinmeye çalışıyordu. Kenny Clarke onu ilk dinlediğinde, Lester Young dan iki kat daha hızlı ve Young'un daha dokunmadığı armoniler arasında uçarken bulmuştu. Parker da Minton'da başlayacak ve yeni bir  repertuar oluşturacaktı. Minton'un yerine Coleman Hawkins, Duke Ellington, Count Basie, hatta Fats Waller gibi caz yıldızları iş sonrası sık sık uğruyor, sabahın ilk saatlerinde özgürce çalıyordu. Ama Clarke'ın biraraya getirdiği asıl topluluk gitgide daha kenetleniyordu. Başlangıçta müzisyenler pek hoşlanmasa da, yaptıklarına takılan ad gittikçe yerleşiyordu. Bebop, ya da  daha önceki hali rebop bu yeni, taşkın vurgulu müziğe uyuyordu. Caz eleştirmeni Marshall Stearns ise, bu adın İspanyolca 'arriba' sözcüğünden kaynaklandığını öne sürüyordu. Streans'e göre sözcüğün İngilizce karşılığı olan 'go' (haydi!), doğaçlamalar sırasında solo yapan müzisyenlericoşturmak için kullanılıyordu! 
Bebop, swing müzisyenlerinde olduğu kadar, alışkın olmayan dinleyicilerde de aynı etkiyi bırakıyordu. Sanki solistler sololarına ya çok erken ya da çok geç giriyorlar, cümleleri havada kalıyordu. Nota dizininin farkında bile değillerdi. Swingte akor değişikliğinin yapılacağı an veya cümleler içindeki önemli notalar, genellikle geleneksel güçlü vuruşa rastlatılırdı. Bebop ise bu geleneği tümüyle tersine çevirdiİ geçişlerde zayıf ve alışılmadık vuruşları kullanmaya başladı.
Charlie Parler'ın saksafon doğaçlamaları 20. yy müziğinin en çok ses getiren o anda yapılmış bestelerindendi. Günü gününe uymayan tutkulu Parker, zamanlama ve cümle kalıpları yıktı. Düş gücü olağan üstüydü.
​
Charlie Parker'ın müziğin içindeki zaman ve yer duygusu öylesine güçlüydü ki, uzun doğaçlamaları sırasunda parçadan tümüyle uzaklaşır, çok uzak anahtarlara doğru uçar; ama her seferinde sapasağlam geri dönerdi. Bebop saksafoncuları, Kenny Clarke ve Max Roach gibi davulcuları barındıran üretken, ateşleyici ritm bölümlerinin önünde; ritm ve vurgu risklerine rahatça girebiliyordu.
Başkaldırının Sesi

Bebop müzisyenler için, cazda doğaçlamanın yeni diliydi. Üstelik bu yeni siyah kuşağın New Orleanslı öncülere ne görünüşleri benziyordu, ne de yetişme tarzları... Swing, sadece bir müzik yapma biçimi olmanın ötesinde; bir endüstri haline gelmişti. Büyük, karlı,, o güne kadar popüler müzik sektöründe rastlanmadık ölçüde çekiciydi. Ama yine de 1930ların siyah orkestraları; beyaz çağdaşlarının ancak yarısını kazanabiliyorlardı. Yavaş olsa da siyah-beyaz orkestralar belirmeye başladı; ancak bu gelişme yepyeni sorunlar ortaya çıkarıyordu: örneğin Roy Eldridge gibi bazı ünlüler; özellikle güney eyaletlerinde beyaz orkestra arkadaşlarından çok daha fazla ücret alıyorlar ama onlarla aynı lokantada yemek yiyemiyorlardı. Irkçılığa karşı büyüyen öfke yavaş yavaş politik aydınlanma ile birleşiyor ve özellikle Harlem'de; siyahların İslam ve Afrika tarihine duyduğu ilgi gitgide artıyordu. Bazı müzisyenler Müslüman adları almaya ve sahne performansları sırasında inançlarını simgeleyen kılıklara bürünmeye başlamışlardı.
​
GİTAR DERSİ ALMAK İSTİYORUM

  • Anasayfa
  • Hakkımızda
  • Gitar Dersi
    • Uzaktan Gitar Eğitimi
    • Öğrenci Görüşleri
    • Fotoğraflar
  • Videolar
    • Ders Videoları
    • Anadolu Ezgileri
    • Klasik
    • Flamenco
    • Düzenlemeler
    • Kompozisyonlar
  • Nota Arşivi
    • Flamenco Gitar
    • Klasik Gitar
    • Jazz Gitar
    • Fingerstyle Gitar
    • Guitarpro
    • Türkçe Sözlü
  • Blog
    • Faydalı Bilgiler
    • Gitaristler
    • Akorlar
    • Gamlar >
      • Majör Gamlar
      • Minör Gamlar
    • Caz Tarihi Yazı Serisi
  • Bu Siteyi Destekleyin
    • Nota Satışı
  • İletişim